DEVLET BAHÇELİ’NİN GRUP KONUŞMALARI
Saygıdeğer Milletvekili Arkadaşlarım,
Medyamızın Değerli Temsilcileri,
Yeni yılın ilk grup toplantısında hepinizi muhabbetle ve hürmetle selamlıyorum.
Toplantımızı yurt içinden ve yurt dışından takip eden aziz vatandaşlarımıza, gönül ve kültür coğrafyalarımızda varlık ve birlik mücadelesi veren değerli kardeşlerimize selam ediyor, bilvesile şükranlarımı sunuyorum.
2021 yılını geride bırakarak yepyeni bir yıla diri umutlar eşliğinde girmiş bulunuyoruz.
Aziz milletimizin, Türk-İslam aleminin ve tüm insanlığın yeni yılını en iyi dileklerimle kutluyor; sağlıklı, huzurlu, güvenli ve bereketli bir yıl temenni ediyorum.
2022 yılının başında, geçmişin samimi muhasebe ve mütalaasıyla, geleceğin muhtevalı ve muayyen bir mukavelesini yapmak bize göre ihtiyaçtır.
Tecrübe ettiğimiz hadiselerin derin kovuklarından süzülen ışıklarla önümüzü daha iyi görebilmemiz, ömrümüze tesir edecek muhtemel gelişmelerin içyüzünü bundan mülhem isabetle okuyabilmemiz mümkündür.
İleriye doğru attığımız her adımın eşzamanlı olarak hem murakabesini hem de mukayesesini geride kalan izlerimizle yapmak durumundayız.
Bunun sonucunda, sıhhatli bir istikamette miyiz? Yoksa yeni ve emniyetli bir rotaya gerek mi duyuyoruz? Sorusuna cevap bulmuş oluruz.
Muhatap olduğumuz tehditlerle başa çıkabilmek, maruz kaldığımız tehlikeleri her cephede karşılayabilmek için dört başı mamur bir tarih şuuruna ve millet sevgisine sahip olmamız lazımdır.
Yaşadığımız her anın bizlere vermiş olduğu derslerle kimin dost, kimin düşman olduğunu tarif ve tefrik edebilmeyiz.
Süte su katan, kana ekmek doğrayan, kalbi çıfıt çarşısına dönen, fil gibi züccaciyeci dükkânına dalan, vicdanı esir kampına düşen, iradesi dümen, ilkesi duman olan kim varsa tanımalıyız, tanıtmalıyız, ipliklerini de mutlaka pazara çıkarmalıyız.
Mensubiyetinden onur duyduğumuz bir milletimiz vardır.
Egemenlik haklarını ve hükmü şahsiyetini muhafazaya yeminli olduğumuz bir devletimiz vardır.
Elbette sorumluluklarımız ağır, sevdamız abidevidir.
Bu doğrultuda, 2021 yılını teferruatla yorumlayarak 2022 yılıyla müteakip yıllardaki beklentilerimizi dimağdan dile taşımak, bununla da kalmayıp millet ve ülke yararına olanları takip ve temin etmek başlıca amacımızdır.
2021 yılı bir defa KOVİD-19 salgının gölgesinde geçmiştir.
Sürekli mutasyona uğrayan virüsün en son şekli Kasım ayı içinde ortaya çıktığı üzere 70 kat bulaşıcılık özelliğiyle bilinen ‘Omicron’dur.
Maalesef salgın tüm dünyayı vahim ölçülerde etkilemektedir.
Dünya genelinde Koronavirüs’ten kaynaklanan vefat sayısı 5,5 milyona dayanmıştır.
Sadece insan ve toplum sağlığı değil, ekonomiden ticarete, diplomasiden siyasete, kısaca hayatın her alanında virüsün tasallutu havi, virüsün tahribatı hâkimdir.
Ülkemizde vaka sayılarının artış trendinde olması bir başka üzerinde durulması, dikkat edilmesi gereken bir husustur.
Salgın karşısında rehavete kapılmak, hiçbir şey yokmuş gibi hareket etmek, kuralları yok saymak çok riskli, çok mahsurludur.
Unutulmasın ki, deniz kenarına ev yapan çok dalga görecektir.
Tedbirden mahrum bir tevekkülün, bana bir şey olmaz düşüncesizliğiyle bezenmiş temkin yokluğunun sebep olacağı acıklı akıbetler ziyadesiyle fazladır.
2022 yılında KOVİD-19 salgının yenilmesi her insanımızın ortak mücadeleye dahil olmasına bağlıdır.
Sağlık Bakanımız, bakanlık personelimiz, doktorlarımız, hemşirelerimiz, ebelerimiz, hasta bakıcılarımız fedakarca ve özveriyle çalışmaktadır.
Allah hepsinden razı olsun diyorum.
Onlara müteşekkir olduğumuz, minnet ve vefa borcu duyduğumuz vaki bir gerçektir.
Özellikle maaşlarındaki iyileştirmeyi de süratle gerçekleştirmemiz şarttır.
Hayatın normalleşmesi, salgın hastalığının gündemimizden tamamen çıkması elbirliğiyle, güç birliğiyle, maske, mesafe ve temizlik kurallarına uymayla, daha mühimi aşılama seferberliğinde beklenen seviyelere ulaşmayla sağlanacaktır.
2022 yılının, bir yandan korona illetinden kurtuluş için ümit verici bir yıl olması, diğer yandan da bu habis virüsün arkasından tezahürü kaçınılmaz olan yeni dünya mimarisine hazırlık dönemi halinde geçmesi samimi dileğimdir.
Türkiye, karmaşıklaşan milletler ve medeniyetler mücadelesinde zaafa uğramayacak, zayıf düşmeyecektir.
Cumhur İttifakı bu mücadelenin yılmaz öncüsü, Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi de yıkılmaz övüncüdür.
Virüs istilası, insan iradesinden daha üstün değildir.
Sabırla, sağduyuyla, tıbbın imkanlarıyla, sağlık alt yapımızın direnciyle, sağlık çalışanlarımızın dirayetiyle, duanın emsalsiz gücüyle, dayanışma ve yardımlaşmanın engin mirasıyla biz bu virüsün inşallah kökünü kazıyacağız, selamet ve feraha insanlık alemi olarak kavuşacağız.
KOVİD-19’dan mütevellit hayatını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmet diliyor, ailelerine baş sağlığı temennilerimi iletiyorum.
Şu anda hastalıkla boğuşan vatandaşlarımıza şifalar niyaz ediyorum.
Önce sağlık diyoruz, öncelikle bir nefes istiyoruz, bunlar olmadan hiçbir şeyin anlamının olmayacağını da biliyor ve inanıyoruz.
Değerli Milletvekilleri,
6 Ocak’ta ABD Kongre baskınıyla çetin geçeceği belli olan 2021 yılında; demokrasi ayıpları, hukuk kayıpları, insan hakkı ihlalleri, hakimiyet kavgaları, asimetrik kapışmalar, ekonomik saldırılar, etnik gerilimler, insani dramlar, doğal afetler, göç dalgaları, sınır anlaşmazlıkları, kanlı darbeler, siyasi çalkantılar, çok kutupluluk sancıları yaşanmış ve daha da sertleşmiştir.
Coğrafyalara egemen olan sefalet şartları ağırlaşırken, açlık ve yoksulluk içinde kıvranan milyonların yürek yaralayıcı feryatları küresel adaletin, küresel vicdanın, küresel empatinin ifasını da tescillemiştir.
Bildiğiniz gibi, 16 Eylül 2021’de uzay turizmi başlamıştır.
Astronomik bedeller ödeyen şöhretli milyarderler uzaya giderken, bir lokma aş, bir dilim ekmek, bir damla su hasreti çeken milyonların hazin durumuna ne hazindir ki hiç kimse kafa yormamıştır.
Adalet, eşitlik, hakkaniyetli paylaşım arayışları hep lafta, hep rafta kalmıştır.
KOVİD-19’un tedavisinde kullanılan aşılara bile ulaşamayan milyonlarca insanın varlığı gerçekten de kahredici bir çelişki olarak küresel hafıza kayıtlarına işlenmiştir.
Türkiye bu konuda da öne çıkmış, aşıya ihtiyaç duyan ülkelerin yanında durmuştur.
Rivayet odur ki, bir keresinde büyük hünkarımız Yavuz Sultan Selim’e dünya haritası gösterilmiştir.
O da haritayı görünce şunları söylemiştir:
“Bu dünya bir padişaha yetecek kadar büyük değilmiş.”
İşte Türk milleti böylesi bir hükümran tarihi kucaklayıp müşfik ve merhametiyle insanlığın huzur ve umut adası olarak asırlarca var olagelmiştir.
Ecdadımız hem muktedir hem de mazlumların muhibbi olmuştur.
Milli terbiyemiz gereği inandığımız ve ecdadımızdan tevarüs ettiğimiz asil davranış kalıplarının özeti şu ifadelerde saklıdır:
Fukara kalbine her kim dokuna,
Dokuna yüreği Allah rızasına.
Her kim ki garip gönlünü kıra,
Dokuna sinesi Allah okuna.
Hamd olsun biz buyuz.
Çünkü biz Müslüman Türk milletiyiz.
Kuş yumurtasının bulunduğu yere örümceğin yuva yapmayacağını gayet iyi biliriz.
İnançlarımızla itibarlıyız.
İmanımızla iradeliyiz.
İstikbalimizle iddialıyız.
İstiklalimizle de idealistiz.
Milli ve manevi değerlerimize kim sataşıyorsa, kimler böylesi bir yanlışa düşüyorsa değil bu dünyada, Mahkeme-i Kübra’da bile aleyhlerine davacıyız.
Yanılgı insan içindir, ancak silgi kalemden önce bitiyorsa fazlaca yanlış yapılıyor demektir.
Ağzının dikişleri patlamış CHP’li bir grup başkanvekili, Kuran Kursları için “Ortaçağ zihniyeti” demek suretiyle ucuz, uydu, köhne, din dışı bir bühtanda bulunmuştur.
Bunu Müslüman Türk milletine karşı söylemiştir.
Bu iflah olmaz ümmi ya Ortaçağ’ı bilmiyor ya da Kuran’dan habersizdir.
Klasik ve klişeleşmiş bir CHP üslubu tekrar nüksetmiştir.
Ahmaklığın en ciddi delili aynı şeyi defalarca yapıp veya söyleyip farklı sonuç almayı beklemektir.
Namazda gözü olmayanın ezanda kulağı olmazmış.
Kuran’da eli olmayanın okunmasına da tahammülü olamazmış.
İman nasip işidir, Allah’ın ikramıdır.
İnanıp inanmamak herkesin kendi bileceği bir şeydir.
Ancak dinimize laf söyletmeyiz, imanımıza söz ettirmeyiz, kitabımıza Ortaçağ zihniyeti diyen kalpsizlerin, kemiksizlerin bühtanlarını da yanlarına bırakmayız.
Bu saygısız ve edepsiz sözden dolayı CHP Genel Başkanı’nın aziz milletimizden derhal özür, Allah’tan da af dilemesini bekliyoruz.
Bunlara sorsak istismar çarkını çevirip, kurumuş bir çeşmede abdest aldıklarını, devamında ihmal paşa camisinde namaz kıldıklarını söyleyecek kadar cümle aleme rezil olurlar.
Din bilmezler, diyanet tanımazlar.
Namazda okunan Kunut dualarını ayet sanan, belli ki Cuma namazını da kazaya bırakan zihniyet işte bu bozuk CHP zihniyetinin ta kendisidir.
Allah bunlardan milletimizi de, ülkemizi de korusun diyorum.
Kur’an-ı Kerim’e haşa kara çalmaya teşebbüs etmek köksüz ve kifayetsiz bir gevezenin en büyük günahlarından birisidir. Mesleği müfterilik olan bu sefilin yatacak ve sığınacak yeri de yoktur. Bu nedenle, CHP zihniyeti mağlup olmaya mahkumdur.
CHP’yle aynı fikri kaynaktan beslenen Merhum Prof. Dr. İdris Küçükömer bakınız ne demişti:
“Kendilerini aydın, ilerici, demokrat, solcu diye kabul ettirmek isteyenlerin, bir kriz içinde, nasıl bir despot kesildiklerini yakın geçmişte görmedik mi?”
Elbette halden anlamayanın dilden ve dilekten anlamasını da beklemiyoruz.
Fakat yalnızca saygı, yalnızca inancımıza ve milli irade haklarına riayet bekliyoruz.
CHP yönetiminin siyasi zihniyeti işgal edilmiş, fonksiyonel aklı rehin alınmış ve tedavisi çok zor olacak şekilde de müzminleşmiştir.
Muhterem Arkadaşlarım,
2021 yılında ülke ve dünya gündeminde öne çıkan başlıklardan birisi de 15 Ağustos 2021’den itibaren Kabil’in alınmasıyla Taliban’ın ikinci iktidar döneminin başlamasıdır.
ABD’ye ait askeri bir nakliye uçağının iniş takımlarına tutunup, daha sonra bu uçağın havalanmasını müteakip yere çakılan Afganların ibretlik görüntüleri insanlık vicdanını titreten simgesel bir tramva olarak hafızalarımızdadır.
Mülteci ve sığınmacı sorunu 2021 yılında da yaygınlaşarak devam etmiştir.
Ekonomik sıkıntılar, terör, iç karışıklık, baskı ve zulüm başta olmak üzere farklı nedenlerle yerinden yurdundan kopan insanların bölgesel dinamiklerle birlikte küresel dengeleri çok boyutlu etkilediği malumlarınızdır.
Belarus ile Polonya sınırına biriken mülteciler, Yunanistan’ın karada ve denizde göçmenlere yönelik insanlık dışı muameleleri, Avrupa ülkelerinin sınır aşan insan hareketliliğine sadece parasal maliyet gözüyle bakıp sessiz ve seyirci kalması çözülmesi gereken ağır sorun başlıklarıdır.
Türkiye göç konusunda azami külfete kısıtlı imkanlarıyla katlanan ülkedir.
Ne yazık ki, en az desteği alan, tutulmayan sözlerden dolayı da en mağdur hale gelen ülke Türkiye’dir.
2022 yılında göç ve göçmen probleminin ülkelerin ve uluslararası kuruluşların müşterek iradesiyle çözüme kavuşturulması ertelenemez bir hedef olmalıdır.
Türkiye’ye sığınan Afgan ve Suriyeli sığınmacıların, kendi ülkelerinde güvenli, huzurlu ve istikrarlı bir ortamın inşasından hemen sonra geri dönüşlerinin gönüllü şekilde ikmal ve idamesi milli bir zarurettir.
Ne var ki, bazı marjinal oluşumların, Türkiye üzerinde hesabı olan çevrelerin tetikçiliğine soyunan lekeli figüranların sığınmacıları peyderpey hedef aldıkları, onlara yönelik düşmanlıkları kışkırtmaya çalışarak iç çatışma iklimini tesis etmeye niyetlendikleri anlaşılmaktadır.
Sığınmacılardan toplum huzurumuza ve insan varlığımıza karşı yapılmış saldırıların faillerini cezalandırmakla birlikte bu suçluları anında sınır dışı etmek pek tabii mecburiyettir.
Ancak ülkemize sığınmış suçsuz günahsız insanlar üzerinden provokasyon ortamı imal etmeye kalkışmak sorumsuzluk ve sağduyu noksanlığı olmasının yanında, manası ve maksadı itibariyle Türkiye düşmanları tarafından sipariş edilen örtülü bir operasyon çeşididir.
Bu operasyona alet olanların iç barış ve huzur ortamından rahatsızlık duyan görevli ajanlar olduklarına şüphe yoktur.
Buradan herkesi uyarıyorum, partimizin simgelerini kullanıp çeteleşmeye, bu suretle sokak eylemlerine heves edenlerin enselerinde kesinlikle nefesimiz olacaktır, yaptıklarına da pişman edecek hukuk ve kolluk gücü devletimiz de bulunmaktadır.
Hiç kimse hesap hatası yapmasın, Milliyetçi-Ülkücü Hareket’i dibi görünmeyen kuyulardan su içmeye davet etmesin.
Bu kindar davet sahiplerini sırasıyla afişe etmek, kirli yakalarından tutmak, davamızın onuruyla oynamalarının bedelini ödetmek her saha ve zeminde görevimizdir.
2021 yılında göçmen akını yanında ülkeler arası güç rekabeti, bölgesel çatışmalar, küresel cepheleşmeler artış kaydetmiştir.
Rusya-Ukrayna arasında süregelen gerginliğin savaş şartlarına geçiş yapıp yapmayacağı, diplomatik temasların sonuç verip vermeyeceği kısa zaman içinde anlaşılmış olacaktır.
Temennimiz iki ülke arasında aklıselimin öne çıkması, anlaşmazlıkların karşılıklı hak ve çıkarlara saygıyla bir üst noktada uzlaşmayla düğümlenmesidir.
Kafkaslarda patlayacak bir savaş halinin Türkiye başta olmak üzere, Karadeniz’e kıyısı olan tüm ülkeleri, Doğu Avrupa’yı ve dahi çok geniş bir coğrafyayı zora sokacağını ifade etmek için kahin olmaya gerek yoktur.
2021 yılının bitimine saatler kala, Biden ile Putin arasında kurulan telefon diplomasisinden bir sonuç da çıkmamıştır.
Biden’ın, Ukrayna’ya saldırı halinde ABD ve müttefiklerinin cevap vereceğini söylemesi, Putin’in ise, NATO genişlemesinin olmaması için yazılı garanti isteyip, yaptırım uygulanırsa ilişkilerin sona ereceğine vurgu yapması bölgenin ve dünyanın her gelişmeye açık olduğunu göstermiştir.
Nükleer savaştan bahsedilmesi de bir başka vahim risk olarak karşımızdadır.
10 Ocak 2022 tarihinde, Rus ve ABD heyetleri arasında Cenevre’de gerçekleşecek görüşme trafiği;
2002 yılında, Roma’da düzenlenen NATO-Rusya Zirvesi’nde istişare, uzlaşı, işbirliği, ortak karar ve ortak eylem mekanizması olarak kurulan NATO-Rusya Konseyi’nin 12 Ocak 2022 tarihinde Brüksel’de toplanması;
13 Ocak 2022’de, AGİT Daimi Konseyi’nin Viyana’da Rusya-Ukrayna arasındaki ilişkileri ele alacak olması bundan sonraki gelişmelerin seyir ve serencamını da tayin edecektir.
Rusya’nın Ukrayna sınırına yaptığı askeri tahkimat NATO ile bu ülke arasındaki ilişkileri Soğuk Savaş şartlarına adeta geri döndürmüştür.
NATO’nun karar alma organı Kuzey Atlantik Konseyi’nin 16 Aralık 2021’de yaptığı açıklamada, Rusya ile herhangi bir diyaloğun mütekabiliyet temelinde ilerlemesi, NATO’nun endişelerini gidermesi, Avrupa güvenliğinin ana ilkeleri çerçevesinde olması gerektiği ifade edilmiştir.
Rusya’nın 2014’de Kırım’ı yasa dışı ilhak ettiği tartışmasızdır.
Yeni bir işgal denemesi ise büyük trajedilere ve küresel fay hatlarının çatlamasına yol açacaktır.
Türkiye’nin barışın, istikrarın, huzurun, kalıcı anlaşmanın ve ihtilafları çözmenin savunmasını yapması çok yerindedir, bizim de istediğimiz, desteklediğimiz denge hali budur.
Rusya ile Çin’in yakınlaşması, ABD ile Çin’in keskin ayrılıkları, Almanya-Rusya arasındaki çatlaklar, Berlin-Paris hattıyla, Doğu Avrupa ülkelerinin gelgitli ilişkileri 2022’nin çok şeye gebe olduğuna işarettir.
Bir diğer sorun alanları da Suriye, Libya, Akdeniz ve Balkanlar olarak göze çarpmaktadır.
ABD’nin, Akdeniz’de daimi olarak bir uçak gemisi bulundurma kararı, Yunanistan’ı askeri üslerle donatması, Türkiye’nin milli bekasını tehdit eden bir aşamaya gelmesi ne dostlukla, ne müttefiklikle, ne de iyi niyetle izah edilemeyecektir.
Yunanistan’ın silahlanma yarışı, Türkiye’yi tehdit olarak değerlendirip Ege’de Lozan’ı ve uluslararası hukuku çiğnemesi, Güney Rum kesimiyle eşgüdüm halinde deniz yetki alanlarımıza musallat olması hazmedilmesi mümkün olmayan ilkel tahakküm hamleleridir.
Yunanistan’ın karasularını 12 mile çıkarma konusunda sürekli fırsatçılık yapması haydut devlet olma yolunda hızla ilerlediğini göstermektedir.
PKK’ya, FETÖ’ye kucak açan, bunlara kamp kuran bu kiralık uşak devlet sabrımızı daha fazla test etmekten acilen vazgeçmelidir.
Ege Denizi’ne fitne serpiştirenlerin sonu hüsran, zalim emellerin sonucu hezimettir.
Yunanistan, Fransa’dan aldığı savaş uçaklarına, savaş gemilerine fazla güvenmemelidir.
Türk’ün çelikten iradesi havada, karada veya denizde, kim nerede istiyorsa, muhasım odakları yakıp yıkmaya, ekin gibi biçmeye yetecektir.
Hiç kimse bize güç gösterisi yapmasın, korkakça tehdit savurmasın.
Ege ya barış ve huzur denizi olacaktır, ya da Türk milleti yeni bir zafere kanıyla da olsa, canıyla da olsa imza atmasını bilecektir.
Yunanistan Dışişleri Bakanı’nın geçtiğimiz günlerde “Türk tahriklerine karşı koymalıyız” beyanı bayağı ve temelsiz bir meydan okumadır.
Bu ülke henüz vakit varken dostluk ve komşuluk hukukunun sınırlarına geri dönerek, erdem ve olgunluğun muhakkak surette tarafı olduğunu belgelemelidir.
2021 yılının Eylül ayında, 16 yıllık Merkel iktidarı Almanya’da sona ermiş, yeni bir isim başkanlığında kurulan koalisyon hükümeti yönetimi devralmıştır.
Bu yılın Nisan’ında, Ocak ayından başlayarak altı aylık süreyle AB Dönem Başkanlığını üstlenen Fransa’da seçimler yapılacak, kimin cumhurbaşkanı olacağı netleşecektir.
Kasım ayında ise ABD’de de Kongre seçimi vardır ve şimdiden çok çekişmeli geçeceği anlaşılmaktadır.
Biden yönetiminin saldırgan ve savruk tutumunun, ABD’nin şiddetlenen iç kanamasının ve eyaletler arasındaki derin çarpıkların sandığa nasıl yansıyacağı belirginlik kazanacaktır.
Bize göre 2021’in en önemli gelişmelerinden birisi 12 Kasım’da Türk Devletleri Teşkilatı’nın kurulmasıdır.
Özlemini çektiğimiz, hayranlıkla karşıladığımız bu birlik ve beraberlik ruhu Türk-İslam coğrafyalarına yeni bir soluk, yeni bir heyecan, yeni bir ivme kazandırmış, böylelikle Türk birliğinin sütunları şükürler olsun ki dikilmiştir.
Türk milleti aziz bir millettir.
Dereler nehirlerle birleşecek, nehirler denizlerle buluşacak, en sonunda Orhun’un suları Türk’ün okyanusuyla kavuşacaktır.
Ayrı ayrı coğrafyalarda yaşayan milletimizin asil mensupları Issık Gölü’nün hatıralarıyla, Ergenekon’un ilhamıyla, Türkistan’ın tarihi anılarıyla dünyanın geri kalanına istikrar saçacak, huzur sağlayacak, barış getirecek, refah ve adalet açısından da rol model olacaktır.
Değerli Milletvekilleri,
Rusya ilk defa 2021 yılında, nükleer füze taşıyan uzun menzilli bombardıman uçaklarını Suriye’ye indirmiştir.
Ayrıca Zirkon hipersonik füzelerle donatılmış savaş gemilerini Suriye’nin Tartus Limanı’na konuşlandırmıştır.
ABD, Suriye’de yuvalanmış bölücü terör örgütüne açıktan destek vermeyi geçtiğimiz yılda da sürdürmüştür.
Ülkücüden terörist çıkarmaya çalışan ABD’nin damgalı teröristlere, azılı katillere şirin ve sevimli çocuk muamelesi yapması tarihin ve insanlığın affetmeyeceği ikiyüzlülük olarak alenileşmiştir.
Eren Bülbül’ün kanına girenlerin, bebeklere kurşun sıkanların ABD tarafından pışpışlanıp sırtlarının sıvazlanması insanlığın görüp görebileceği en kepaze tenakuzlardan birisidir.
Suriye egemen güçlerin, devlet dışı aktörlerin, terör gruplarının, istihbarat örgütlerinin bir nevi hesaplaşma, restleşme, yeri geldiğinde de mutabakat alanına dönüşmüştür.
Bu ülkede iç huzur ve sükûnet hâkim olmadan Türkiye’nin güvenli olması söz konusu değildir.
Güney sınırlarımız boyunca planı yapılan terör devleti şehitlerimizin kanıyla, gazilerimizin cesaretiyle bozulmuştur.
Suriye kangrene dönüşmüştür ve içinden çıkılmaz haldedir.
Türkiye gerek Suriye’den gerekse de Irak’ın kuzeyinden kaynaklanan terörist eylemleri engelleme, saldırıları önleme hususunda muazzam bir mücadele azmi sergilemiştir.
Teröre karşı vatanın ve milletin müdafaasını yaparken şehit düşen kahramanlarımıza, geçtiğimiz yılın son gününde, Barış Pınarı Harekat Bölgesi’nde PKK/YPG’li hainlerin saldırısında şehit düşen Devlet Su İşleri personelimize Allah’tan gani gani rahmet niyaz ediyorum.
Gazilerimize uzun ve huzurlu ömürler temenni ediyorum.
İnanıyorum ki, Cumhuriyet’in yüzüncü yıl dönümünün arifesi olan 2022’de terörün kökü Allah’ın izniyle kazınacak, hıyanetin piyonlarına ve ele başlarına hayat zindan edilecektir.
2023’de terörün gündemden tamamen çekilip çıkarılması için 2022 yılı bir milat olacaktır.
Teröristler için önlerinde iki seçenek vardır:
Ya gelirler silahlarıyla birlikte teslim olup bağımsız Türk yargısı önünde hesap verirler, ya da görüldükleri veya bulundukları her mahalde açık hedef olmaktan kurtulamazlar.
Türkiye, terörü bitirmeye, bölücülüğün beslendiği damarları kesmeye kararlıdır.
Bu yüzden PKK’nın HDP sureti kesinlikle kapatılmalıdır.
HDP, demokrasinin yüz karasıdır.
HDP, Türkiye’ye çevrilmiş kanlı silahtır.
HDP’yle ittifak kuran, HDP’nin yörüngesine giren, HDP’yle gelecek düşleyen hangi parti, hangi oluşum varsa suç ortağıdır, bölücülük çukurundadır.
Gabar’daki, Cudi’deki, Tendürek’deki, Bestler’deki, sınır ötesinin her noktasındaki muhkem kazanımlarımızı, muhteşem başarılarımızı TBMM’de kaybetmeye hakkımız olmadığı gibi, İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde pazarlık konusu yapmaya da hiç kimse kalkışmamalı, bunu aklından dahi geçirmemelidir.
Terör örgütüne yardım ve yataklık yapan, terörün emellerine hizmet eden, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne hançer sallayan sözde milletvekillerinin dokunulmazlıklarının kaldırılarak alayının birden mahkemenin önüne çıkarılması adaletin ve milli iradenin şeref bahsidir.
Eğer taviz verirsek yarın teslim olmamızı dayatırlar, bununla yetinmezler başımızı isterler, yetmedi mezarlarımızı bile talan ederler.
Kahraman güvenlik güçlerimizin mücadele onurunu siyasi rant uğruna, ikbal hesapları lehine hiçe sayanlar doğrudan doğruya ayağımızın altındadır, hukukun da ilgi alanındadır.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’nda işe alınan çok sayıda kişiden 557’sinin terör örgütleriyle irtibat ve iltisak içinde olduklarına dair yabana atılmayacak vahim bir iddianın üzerine gidilmesi, İçişleri Bakanlığımızın teftiş mekanizmasını çalıştırması bir hukuk gerçeği, bir idare marifetidir.
Bundan rahatsızlık duyanlar İçişleri Bakanımızı karalamaya yeltenenler kızarmaz gözleriyle, utanmaz yüzleriyle, uslanmaz yüzsüzlükleriyle Türkiye’nin karşı cephesi, Türk milletinin kripto hasımlarıdır.
Belediye’ye terörist almanın neresi milli iradenin hükmüdür?
Belediye’ye FETÖ’cüleri, PKK’lıları, DHKP-C’lileri, MLKP’lileri doldurmanın neresinde adalet, neresinde ahlak, neresinde vatan ve millet sevgisi vardır?
Çok ciddi iddialar teftiş, tetkik, sonrasında da tahkik edilmesin mi?
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’nın başında müteferrika kavuğu vardır da imtiyaz mı kazanmıştır?
“Lafı ortaya attım, isteyen istediğini alsın” diyen çürük yumurta, senin dilinin altındaki bakla nedir?
Özel teftişten dolayı endişeli ve üzüntülü olduğunu söyleyen, sürecin İmamoğlu’nun tabi adaylığını güçlendirdiğini ifade eden, bizim de bu niyette olduğumuza yönelik kuşkularını paylaşan sulu gözlü siyasetçi sana soruyorum;
Siyasete devam etmek için CHP’de yer mi yapıyorsun?
Kaybettiğin itibarını Halk TV ekranlarında mı arıyorsun?
Önyargıyla teftiş sürecinin İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı’yla ilgili bir mesele olmadığını iddia edenler siz nasıl bir kafaya sahipsiniz?
Bununla iktifa etmeyip, “TSK’nın içerisinde bazı FETÖ’cülere karşı operasyon yapılması hükümetin TSK’ya tavrını mı ortaya koyar” sorusuyla teftiş sürecini baltalamak isteyen, dönemin Genelkurmay Başkanı’nı, bugünün Milli Savunma Bakanı’nı töhmet altında bırakan saygıdeğer siyasetçi, senin varmak istediğin yer neresi, yapmak istediğin nedir?
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanlığı’na terör örgütleriyle irtibat ve iltisaklı olanların alımında en alttan en üste kadar hiyerarşik zincirdeki herkes sorumlu değil midir?
Belediye Başkanı, kimlerin işe alınıp alınmadığını sormayacak mıdır?
Sordu ise bu teröristler ne arıyor diyemedi mi? Demedi ise suçludur. Biliyor da HDP korkusundan dolayı susmuşsa yine suçludur. Hiç haberi yoksa, daha tehlikelidir, o zaman da katmerli suçludur.
Anlayacağınız, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı her durumda sorumludur.
İddialar tevsik edilirse, suç sabit görülürse, tekraren ifade ediyorum; İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı bir saniye bile olsa makamını işgal edemez, etmemelidir.
Sayın Cumhurbaşkanımızla görevdeki Belediye Başkanı’nı karşılaştırmak, “bakın o da aynısını yaşamıştı, görevden alınmıştı” demek, soysuz bir kıyastır.
Sayın Recep Tayyip Erdoğan, okuduğu bir şiir yüzünden büyük haksızlıklara uğramış, görevden alınmıştı.
Bu anti demokratik ve faşist uygulamayı Türk milleti tashih ve tamir etmiş, nihayetinde Sayın Erdoğan’ı Cumhurbaşkanlığına kadar taşımıştır.
Peki, mevcut Büyükşehir Belediye Başkanı şiir mi okudu? Hayır.
Gözünün üstünde kaşın var mı dendi? Gene hayır.
Terör örgütleriyle bağlantılı olanların Belediye’ye alınması konusunda iddiaların araştırılması, incelenmesi, ihtiyaç olursa da soruşturulması maksadıyla tecrübeli müfettişler görevlendirildi.
Ne var bunda? Yanlış olan nedir? Mağduriyet bunun neresindedir?
Suç işlemiş, işlenmiş suçlara ortak olmuş, terör örgütüne mali ve siyasi destek sağlamış HDP’li belediye başkanları o halde niye görevden el çektirildi?
Hukukun üstünlüğü varsa, ki vardır ve kesindir, o zaman kamu görevi icra eden herkes yeri ve zamanı geldiğinde yaptıklarından veya yapamadıklarından dolayı hesap vermekle yükümlüdür.
İstanbul Büyükşehir Belediyesi’nde suç işlenmişse, teröristler bir diyet programı kapsamında işe alınmışsa, bunun birinci derecede sorumlusu temsili olarak şube müdürü Ahmet, daire başkanı Mehmet değil; bal gibi, buz gibi Belediye Başkanı olan zattır.
Bu kapsamda herkes teftiş cihetiyle ulaşılacak sonucu beklemelidir.
Suç sabit görülür, suçlular tespit edilirse bundan sonraki etap mahkemelerdir.
Bu süre zarfında teröristlerin işe girdiği belge ve bilgilerle bir rapor formatına bağlandıktan sonra, Büyükşehir Belediye Başkanı’nın sadece mahkeme huzuruna çıkması yetmez, görevinden alınması şarttır, adaletin icabıdır, hitamında sorumluluk Büyükşehir Belediye Meclisi’ne aittir.
Milliyetçi Hareket Partisi’nin berrak görüşü milletin kanaat ve görüşüdür.
Sözümüz hakkın ve hakikatin sesidir.
Kim bu süreçte hem nalına hem mıhına vuruyorsa, Cumhur İttifakı’ndan hazımsız, milli beka mücadelesinden de memnuniyetsiz demektir.
Onlara karşı tek başımıza da kalsak geri dönmeyeceğiz, sonuna kadar direneceğiz.
Emperyalist ülkelerden birisinin general rütbeli bir askeri tarihin bir döneminde şöyle demişti:
“Yalnız Türkleri değil, onların tarihini de yenmek lazımdır, işte bunu yapamazlar.”
Dün yapamadılar, bugün de başaramayacaklar, tarihimizi yenmeden süngümüzün düşmesi, başımızın öne eğilmesi asla ama asla söz konusu olamayacaktır.
Değerli Arkadaşlarım,
2021 yılında doğal afetler peş peşe sökün etti.
Ormanlarımız yandı, yüreklerimiz kavruldu.
Sel ve heyelanlar başta Kastamonu olmak üzere pek çok ilimize karabasan gibi çöktü.
Evler yıkıldı, insanlarımız hayatını kaybetti.
2022 yılında aynı felaketlerin bir daha tekerrür etmemesini niyaz ediyorum.
Bu kapsamda hayatlarını kaybeden vatandaşlarımıza Allah’tan rahmetler diliyorum.
Yaralarımız sarılmış, dikilen fidanlar yeşermeye başlamış, nihayet zarar ve ziyanlar telafi edilmiştir.
Türkiye büyük bir ülkedir. Sorunlar karşısında teslim olmayacaktır.
Hayatın olağan akışı içinde her meselenin üstesinden gelmeye de mahirdir.
Özellikle ekonomik temelden ve teorik gerçeklerden kopuk kur ve fiyat artışları ülkemizin belini kırmak, huzur ve refah ümitlerini kesintiye uğratmak için projelendirilmiştir.
Ekonomik operasyonlara, siyasi oyunlara, diplomatik tuzaklara karşı milletimizle aynı çizgideyiz, devletimizle aynı mevzideyiz, hükümetimizle aynı siperdeyiz.
Kur aracılığıyla milli birliğimizin ve toplumsal huzurumuzun kurcalanmasına, kurutulmasına göz yummayacağız.
20 Aralık tedbirleri vasıtasıyla döviz kurundaki düşüşlerin aynı oranda fiyatlar genel düzeyine yansıması, vatandaşlarımızın temel mal ve hizmet ihtiyaçlarının fiyatlarında indirime gidilmesi adil ve ahlaki bir beklenti, ekonomik güvenliğimizin de bir gereğidir.
Dün belli olan yüzde 13,58’lik Aralık ayı tüketici enflasyonuyla 2021 yılında kümülatif enflasyon oranı yüzde 36,08’e tırmanmıştır.
Salgın döneminin pek çok olumsuz tesiri kadar döviz kurundaki artışlar da maalesef enflasyonu tetiklemiş, arzu etmediğimiz seviyelere ulaştırmıştır.
Elbette enflasyonun üstesinden hep birlikte geleceğiz.
Hiçbir vatandaşımızı bu canavara ezdirmeyeceğiz.
Hayat pahalılığı kaderimiz değildir.
Dar ve orta gelirli insanımızın elinden tutmak başlıca vazifemizdir.
Geçtiğimiz ay tespit edilen yüksek asgari ücretin yanı sıra, dün bizatihi Sayın Cumhurbaşkanımız tarafından açıklanan memur ve emekli maaş zamları hakikaten sevindiricidir, refah açısından önemli bir gelişmedir.
Enflasyona karşı milli irade teyakkuzdadır.
Memurlarımıza toplamda yüzde 30,5 oranında zam yapılması, hiçbir emeklimizin 2 bin 500 liranın altında maaş almayacak olması memnuniyet vericidir, kriz tellallarını da ters köşeye yatırmıştır.
İlerleyen aylarda faiz, enflasyon, döviz kuru inşallah makul ve istikrarlı seviyelere gerileyecektir.
Türkiye tarafı olduğu zorlu mücadeleyi kazanacak, siyasi gücünü ekonomik bağımsızlıkla perçinleyecektir.
Kamu kurumlarının kapısında siyaset yapan tükenmiş ve tüfeyli CHP Genel Başkanı ne derse desin.
Zilletin diğer paydaşları ne yaparsa yapsın.
Türkiye büyüyecek, kalkınacak, zenginleşecek; yatırım, üretim, ihracat, istihdam, cari fazla seferberliğiyle Cumhuriyet’in yüzüncü yıl dönümü Allah’ın izniyle taçlanacaktır.
Cumhur İttifakı bunu sağlamaya kararlıdır.
Türkiye’nin imajına, inandırıcılığına, saygınlığına, tarihi vasfına gölge düşürmek için kuyruğa giren zillet ittifakını ve dış destekçilerini Cumhur İttifakı şaşkına çevirecek, hayal kırıklığına uğratacaktır.
2022 yılı muzaffer günlerin kuluçkası, 2023 yılı da kudret ve kuvvet kaynağıdır.
Kılıçdaroğlu, şafak sökecek diyor.
Elhak doğrudur, ancak bu söken şafak onun ve yandaşlarının karanlığı olacaktır.
Bu duygu ve düşüncelerle yeni yılınızı bir kez daha tebrik ediyor, Meclis çalışmalarınızda üstün muvaffakiyetler diliyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sağ olun, var olun, Cenab-ı Allah’a emanet olun.
DEVLET BAHÇELİ
MİLLİYETÇİ HAREKET PARTİSİ GENEL PARTİSİ
Kaynak:https://www.ulkuocaklari.org.tr/blog/i/liderimiz-sayin-devlet-bahceli-beyin-grup-konusmalari04012022